6 Eylül 2009 Pazar

Mesut Özil


Mesut gösterdiği potansiyel ile iki yıldır bangır bangır geleceğin yıldızıyım diyen bir futbolcuydu. Artık kendisi için bir yıldız demeye başlayabiliriz bana göre. Alman milli takımında da ilk onbir çıkmaya başladı. Dünki Güney Afrika maçına marko marin ile birlikte ilk onbirde çıkmış. Hazırlık maçı olmasına rağmen süpriz bir tercih olarak karşılandı bu hücum hattı. Süprizdi belki ama Mesut Low'un yüzünü kara çıkartmadı ve bir gol bir de asistle tamamladı maçı.

36. dakikada Gomez'e yaptığı asisti 77. dakikada kendi attığı gol takip etmiş. Maçtan sonra da gazetecilere önemli olan takımın kazanması tadında açıklamalarda bulundu Mesut. 20 yaşında ve aklı başında bir oyuncu profilinde şimdilik. Daha önce bir takım garip olaylar döndü transferinde ancak onun sebebinin de aynı zamanda menajeri olan babası olduğu ortaya çıktı.

Low de bu etkili oyunu görmezlikten gelmemiş, "Mesut showed how creative he is, versatile and surprising. He has an eye for spotting players in good positions and has great potential. He is a man for the future." demiş kendisi için.

Yani, Mesut ne kadar yaratıcı, becerikli ve şaşırtıcı olduğunu gösterdi. Çok yetenekli bir oyuncu. O geleceğin yıldızı gibi övgüler dizmiş.

Ingiltere 2-1 Slovenya


Bugün tüm bloglarda görüceksiniz Arjantin-Brazilya maçını zaten, bir de ben yazmak istemedim. Sabahan beri satırlarca yazı okuyorum zaten o maçla ilgili.

Başka bir maça uzanalım, ingiltere - slovenya. Slovenya Zahovic'li dönemini mumla arıyor besbelli. Hazırlık maçı da olsa ilk yarının başları dışında top yapamadılar ingiltere'ye karşı. İngiltere'nin ise her zamanki gibi en güçlü yanı orta sahası. Gerard, lampard, barry gibi isimler her milli takıma nasip olmaz. Slovenya maçında görünen ise forvet hattında sıkıntı çektikleriydi. Rooney yine attı kendini yere bir penaltı kazandılar. Halbuki pozisyonda bir faul varsa o da Rooney'in yaptığı hareketti. Kendi çekti kendi atladı. Maçtan sonra da hiçbir zaman böyle şeyler yapmadığını söylemiş ama inandırıcı gelmedi tabii.

Bir de Defoe gerçeği var ingilizler için. Dördüncü maçınca altıncı golunu attı ve ligte de çok formda. Yalnız hala neden ilk onbir çıkmadığını anlamış değilim. Hazırlık maçı olmasına yoralım bu durumu. Capello da takımından tam anlamıyla memnun değilmiş. iki farklı üstünlüğü yakalayan Ingiltere skoru koruyamıyınca böyle buyurmuş italyan teknik adam.

Avrupa kupası elemelerinde 7'de 7 yapan ingiltere Hırvatistan'la karşılaşıcak çarşamba günü. Kazanırsa lider olarak çıkmayı da garantiliyecek şimdiden. Liderlik çıkmak bir yana, bu maçın bir de intikam yönü var tabii. Kendilerini 2008 e göndermeyen hırvatlardan rovanşı almak için oynayacak ingiltere.

Arda ve Pasaportu

Birkaç gündür bilgisayarımdaki bir problemden dolayı bloga giriş yapamadım. Henüz yayına yeni başlamışken son derece zamansız oldu bu problem ancak döndüm geri.


Şimdi dönelim asıl konumuza. Geçtiğimiz günlerde Arda, pasaportunun Avrupa'da oynamak için bir engel olduğunu söyledi. Pasaportunda Türk yazmasaymış her şey çok daha farklı olabilirmiş. Arda'nın böyle bir açıklama yapması için iki şey düşünmesi lazım.

Birincisi
, Avrupa'da yeterince Türk futbolcu olmaması. Türk futbolcuların kendilerini yeterince tanıtamaması veya başka bir deyişle Türk futbolcular hakkında oluşabilecek bir önyargı. Arda zeki ve hırslı bir futbolcu, bunların problem olacağını düşündüğünü zannetmiyorum.

ikincisi ise
AB statüsü dışında kalması. Bu gerçekten önemli bir problem. Örneğin italya'da her takım AB statüsü dışında tek bir oyuncu transferi yapabiliyor her sezon. Toplamda ise sadece iki oyuncu oynatabiliyorlar. Yalnız bu noktada Arda'nın muhtemel bilgisizliği önümüze çıkıyor. Çünkü Nihat'ın davasını kazanmasından sonra artık Türk futbolcular Ab statüsünde oynama hakkına sahip. Nihat'ın ispanyol avukatı da bu davanın diğer Türk futbolcular için emsal teşkil edebileceğini söylemişti. Yani birinin Arda'ya bunları hatırlatması lazım. Aslında Arda gibi bir futbolcunun normalde bunu bilmesi lazım tabii ki, ancak son dönemde olanlar ve bu açıklama takipçileri de şüpheye düşürüyor. Neticede sezon başında bir Sercan Yıldırım ve Manu transferi örneği var. O dönem de Bursasporlu bir yönetici "Sercan'ı göndersek dahi son milli maçların %75 inden fazlasında oynamadığı için transferi gerçekleşemiyecek" demişti. Bu da special talent uygulamasını bilmediğini gösteriyor tabii.

Ne diyelim, Bu tip önemli konularda bizden daha bilgili olmaları gerekiyor yöneticilerin ve futbolcuların. Yoksa görüldüğü gibi kendilerine zarar vermekten başka bi'şey yapmıyorlar.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Wasilewski'nin Ayağı


Bir motor kazasından sonra çekilen röntgen değil, haftasonu Witsel'in yaptığı hareketten sonra Wasilewski'nin ayağının geldiği hal bu. Federasyon da kasıtlı olduğuna kanaat getirmiş ve 23 Kasım'a kadar men cezası vermiş kendisine. Yerinde bir karar olmuş bence. Fotoğraf da Ersin Düzen'in blogundan, sağolsun.

Top 5 - "Overrated" oyuncular

Öncelikle açıklayalım, overrated demek esasında kötüdür anlamına gelmez. Sadece abartıldığı kadar iyi değildir anlamındadır. Bu bağlamda, haddinden fazla abartılan futbolcuların bir listesini yapmak istedim. Bakalım kimleri bulabileceğiz.

1- Tomas Rosicky
1980 doğumlu futbolcunun ismini duyunca hala gelecek vaad eden yıldız tanımı beliriyor kafamda. Bir türlü o atılımı yapamadı bana göre. Bazı futbolcular vardır, milli takımda bir başka oynarlar. Thomasson bunlardan biri mesela, Rosick de öyle. Bütün sene içinde oyuna etki eden sadece birkaç performansının olması onu bu listenin zirvesine koyuyor.

2- Pablo Aimar
Aslında ilk sıraya onu mu yoksa Rosicky'i mi koysam çok düşündüm. Gözümde çek futbolcudan pek farkı yok. En fazla "Aimar biraz daha yeteneklidir" diyebilirim. Maradona kendisi için "para verip de izleyeceğim tek futbolcu" demişti. Gerçi Maradona genç arjantinlilere piyasa yapmak için hep böyle laflar eder. Aimar'ın sonu da bunu ispatlayan cinsten. Halen benfica'da top koşturmakta.

3-Jose Antonio Reyes
Rakip takım için her zaman tehdit olarak görülür Reyes. Ancak Arsenal macerasıyla birlikte büyük bir düşüşe geçti. Doksan dakikaya yaydığı üstün bir performansı çok az ispanyolun. Bu yönüyle listemize girdi.

4- Lucas Leiva
Şöyle söyliyeyim, gözümde Maldonado'dan çok az artısı vardır. Bu adam liverpool'da oynayabilecek kadar ne hiç bilmiyorum. Savunma yönü desen mevkiisindeki biri için yeterli değil, hücumu desen sadece yana ve çapraza atılan kısa paslardan ibaret. Zaten geçen hafta korner kullanılırken Gerard'ı da delirtmiş, robot dansı yaptırmıştı :)

5- John Heitinga
Şimdi bu adam zaten abartılmıyor pek doğru, ancak Everton'ın Heitinga için Atletico'ya 7 milyon bonservis ödediğini duyunca dayanamadım listeye koydum. A.Madrid'i bir kişi eksik oynatıyordu sahada, gitmesi iyi olmuş. Yalnız benim bildiğim Everton Fm ile database lerini kullanmak için anlaşma yapmıştı, bunun üzerine fellaini ve john heitinga gibi transferler yaptı. Bu da ayrı bir yazı konusudur.

Göze Çarpan Son Dakika Transferleri


Malumunuz transfer sezonu bazı liglerde kapandı, bazılarında kapanmak üzere. Haliyle transfer çalışmaları -özellikle ingilterede- son sürat.

Öncelikle benim en çok şaşırdığım transferle başlayalım. Niko Kranjcar Tottenham'a gitmiş. Kaç para bonservis bedeliyle ? Sadece iki buçuk milyon paund. Yurt içindeki malum transferlerden sonra şaşırmamak elde değil tabi. Portsmouth gelebilecek parayı resmen elinin tersiyle itmiş. Modric'in sakatlığından sonra üç katına bile verebilirlerdi Krancjar'ı. Yazık olmuş.

Sonrasında da Kuzmanovic transferi var. Şu sıralar total futbol başlığıyla sıkça duyduğumuz "oyunu çift yönlü oynayabilen orta saha " tanımına cuk oturan bir isimdir bana göre. Ayrıca henüz 23 yaşını bile doldurmadı. 8 milyon euro vermiş Stuttgard kendisi için. Viola'ya yazık olmuş bence, halbuki ne kadar güzel gençleştirme işine girmişlerdi. Zdravko'ya fm serileri dolayısıyla bir yakınlığım vardı, üzüldüm şimdi Fiorentina'dan ayrılmasına.

Son olarak, Gudjohnsen bir yıllığına Monaco'ya kiralandı.

1 Eylül 2009 Salı

Futbolun Ekrandaki Yüzleri - Murat Kosova

Öncelikle şunu belirteyim, bu bölümde yazdıklarım tamamen internet üzerinden yaptığım araştırmalar ve benim fikirlerimden oluşmakta. Kendisini ne yazık ki yolda görmüşlüğüm dahi yok.



İtü İnşaat mühendisliği mezunu, fanatik liverpool taraftarı ve fm sever biri Murat Kosova. İşini gerçekten severek yaptığı da her halinden bellli. Avrupa futbolu ve nba hakkında bu kadar çok bilgisi olmasını da böyle açıklayabiliriz ancak.

Futbol muhabirliği işine başlamadan önce ercan taner ile bir görüşme yapmış. O zamanlar yeni mezun Murat Kosova, saçları da uzun. Ercan taner kendisine iş vermeden yaklaşık 50 soru soruyor spor tarihinden. Genç adam tüm soruları bilip, usta spikeri fazlasıyla etkiliyor ve işi kapıyor. Bu doğruluğu kesinleşmiş bir olay değil, efsane de olabilir belki. Tek bildiğim aklımda böyle kaldığı ve hoş bir anı olduğu.

Futbol ve basketbol dışında atletizme de ilgi duyuyor kendisi. Zamanında bolca anlatmış, dünya rekorlarına şahit olmuş. Hatta anlattığı en heycanlı maç sorulduğunda kesin bir şey söyleyemiceğini, atletizmde rekorların da kendisini oldukça heycanlandırdığını söylüyor.



Şimdi de kendisini diğer spikerlerden ayıran özelliklerine gelelim. Öncelikle bir "işte prömiyer lig buu" haykırışı var kafalara kazınmış. Daha genel değerlendirmeler yapmamız gerekirse, son derece gaz verici bir anlatımı vardı kendisinin. Vardı diyorum çünkü önceki yıllarda daha çok yapıyordu bu gaz verme işini. Şimdilerde daha çok futbolcular ve takımların geçmişleri hakkında bilgiler veriyor maçlarda. Bazen bu bilgi verme işini abartsa da hala Ilker Yasin'inden çok daha keyifli anlatıyor müsabakaları.

Bu arada evlenmesine rağmen içindeki çocuktan pek bişey kaybetmemiş gibi kendisi. Hala çizgi roman peşinde koşabilen, gece uyanıp fm oynamak için sessizce yataktan kalkan biri o. Keşke etrafımızda böyle adamlar daha çok olsa ve keşke Murat Kosova'nın da bir blogu olsa.

John Terry




Chelsea endüstriyel futbol denildiğinde akla gelen ilk takımlardan biri. Abramovich geldiği günden beri para saçıyor, sadece bu sezon maddi kriz nedeniyle duruldu. Bu dönemde çok futbolcu gitti, geldi. Ancak John Terry'nin takımdaki yeri tartışılmadı dahi. 29 yaşındaki futbolcu dünyanın en iyi birkaç defansından biri. Geçtiğimiz gün Chelsea ile 5 yıllık bir sözleşme imzaladı. Sağlam defans özelliğinin yanına bir "bayrak adam" sıfatı da yerleştirmiş oldu böylece. Mr Chelsea olarak anılan futbolcu haftada 150.000 sterlin alacak.

Spalletti Ayrıldı




4-6-0 ile futbol tarihine farklı bir taktik anlayış getiren, ve bu oyun anlayışıyla Roma'nınki gibi bir kadroya göre başarılı da olan Spalletti takımdan ayrıldı. Sezon öncesi Juve ile anlaşacağı konusunda haberler iyice ayyuka çıkınca ateşli taraftarlardan da tepki almıştı. Bunun üzerine artan baskı, lige kötü başlangıc ve borca batmış roma yönetiminin transfer adına hiçbir şey yapmayışı bu ayrılışı getiren etkenler oldu sanırım. Yerine de Ranieri getirilmiş. Spalletti ile aynı kalibrede bile değil bana göre.